Pazar/Ülke ve Müşteri risklerini neden yoğunlaşma ile ilişkilendirdiğime kısaca değinmek istiyorum. Örnek olarak Firma'nın eşit oranda satış yaptığı 1000 müşterisinden birinin çok riskli bir ülkede faaliyet gösterdiğini düşünelim. O müşteride yaşanabilecek olumsuz bir durumun Firma'yı etkileme oranı nedir ? Oldukça düşüktür hatta yoktur. Kısaca yoğunlaşma olmadan pazar ve ülke riski oluşmaz. Bu yoğunlaşma kavramı ise daha önceki yazılarda belirtildiği gibi, Firma özelinde değerlendirilmelidir. Şimdi pazar ve ülke risklerine geçelim.
Pazar Riski ve Pazarda Yoğunlaşma
Pazar riskinde
mal veya hizmet sunulan pazarlardaki etkinliği ve satış pazarlarının
devamlılığı ile buralarda yaşanabilecek olası risklerin Firma’ya olan etkileri
incelenmelidir. Satış pazarları olarak, sayıca ve derinliği az olan ile
devamlılığının sağlanmasında özellikle sorun yaşama ihtimali olan pazarların
ayrıntılı incelenmesi, Firma’nın mevcut mali yapısı ile karşılaştırılıp,
oluşabilecek olumsuz sonuçların kompanse edilebilme düzeyinin ölçülmesi
gerekmektedir. Pazar riski oldukça geniş bir kavram olup, en sık görülen
riskler sektör kolunda veya ülke risklerinden oluşmaktadır. Bunun dışında ürün
riski (ürünün modasının geçmesi, yeni teknolojik gelişmeler vb.), pazardaki
hane halkının ekonomik daralma yaşaması ve talebin azalması/sona ermesi,
potansiyel müşterilerin inanç, alışkanlık ve gelenekleri, rakipler ve
rakiplerin davranışları, pazarın yapısı (rekabetçi, tekel, oligopol vb.) gibi
etmenlerde Pazar riski dahilindedir. Yeni bir pazara girmek, başlı başına bir
riskidir, ancak borçlanma, nakit akışı vb., bütçe planlarının genelde üzerinden
yapıldığı mevcut pazarların kaybı daha büyük risklerin oluşmasına neden
olabilir.
Bir önceki yazıda verdiğimiz otomotiv sektöründe ana sanayi
ile çalışan ve yan parçaları üreten şirket örneğimiz ile devam edelim.
Firma’nın pazarını sadece otomotiv ana sanayi (OEM) şirketleri oluştursun. Eğer
ana sanayi pazarında büyük bir daralma olması halindeki global krizlerde bu
durumu gördük/ yaşanırsa görmeye de devam edeceğiz, incelediğimiz Firma’da bu
durumdan direk olarak etkilenecektir. Nitekim 2008-2009 yıllarındaki krizde bu
durum birebir yaşanmıştır. Ancak o krizde aftermarkete yönelik üreitm yapan
şirketlerin etkilenmediği, tersi yönde gelirlerinde gelişme yaşandığı da
izlenmektedir. Eğer Firma’da aftermarkete yönelik satışlarda bulunuyorsa, büyük
ölçüde bu durumdan mimimum düzeyde olumsuz etkileyecek, aftermarket satışları
ana sanayine yönelik ciro gerilemelerini telafi edebilecek seviyede olacaktı.
Yine bu konuda başka bir örnek
olarak inşaat sektörünü verebiliriz. Ekonomi büyüme trendinde ve göstergeler
pozitif yönde giderken, inşaat sektörü daha büyük bir hızla büyür. Ancak
krizlerde, büyümenin yavaşlama eğiliminde olduğu yada ekonomik sıkıntıların
başgösterdiği zamanlar inşaat sektörü çok daha hızlı küçülür. İnşaat sektörü
sadece yap-sat’dan ibaret değildir. 250’den fazla sektörle ilişkili durumdadır.
Bu yüzden genelde büyüme rakamlarını hızla yükseltmek isteyen ülkelerin bir
anda en fazla önem verdiği sektör haline gelir. Makro ekonominin bozulduğu
zaman, bahsi geçen 250 kadar sektörü de olumsuz etkiler. Talep azaldığından,
ilgili şirketler için bir pazar riski oluşur.
Eğer gelir kaybı kısa yada orta vadede Firma’yı etkileyebilecek düzeyde ise ikame pazarın bulunup bulunmadığı, ikame pazarın ne kadar zamanda aktive edileceği de analiz edilmesi gerekir.
Örnek olarak sentetik iplik üreten ve her yıl portföye yeni müşteriler
ekleyerek %10 büyüme sağlayan bir şirket uzun yıllardır X şirketi ile yoğun bir
şekilde çalışıyor olsun. Ancak X şirketi ile çalışmalar aniden nedeni çok önemli
değil sonlandırılsın. Ülkemizdeki tekstil sektörü ve sektörün sentetik iplik
ihtiyacı, ilgili ürünü kullanan şirket sayısı ve Firma’nın büyüme ivmesi göz
önüne alındığında, ilgili ciro kaybının tolere edilebilir düzeyde olduğu,
Firma’nın kaybettiği pazarı kısa ve orta vadede yeniden kazanma şansının
bulunduğunu düşünebiliriz. Çünkü ürünün geniş bir pazarı, Firma’nın da pazarda
büyüme kapasitesi bulunmaktadır.
Başka bir örnek; Sadece Y şirketi ile çalışan ve Y
şirketin araçlarına yönelik özel bir parça üreten, otomotiv yan sanayi de
faaliyet gösteren bir şirket düşünelim. Y şirketi ile çalışmalar sonlandırırsa,
ilgili ürün Y şirketin araçlarına uygun üretildiği için yeni ürün tasarımları
ve zaten az sayıda sektörde yer alan yeni bir anasanayi müşterisine ihtiyaç
duyulacaktır.
Sonuç olarak; bu riskten
korunmanın yolu ürün çeşitliliğinin sağlanması, satış yapılan sektör yada
sektör kolunun artırılmasıdır. Ancak sektör çeşitliliği her zaman
sağlanamayabilir. Bu durumda dikkat edilmesi gereken husus, pazar riskinde
genelde risk ciro yani gelir kaybı ile oluşması göz önüne alındığında,
Firma’nın bu durumu kompanse edebilecek mali yapıya sahip olup olmadığıdır.
Mevcut özkaynak düzeyi, niteliği, karlılık göstergeleri, alacak kalitesi vb.
hususları göz önüne alarak yaşanabilecek bir daralmada Firma’nın durumu
kompanse etme düzeyinin ölçülmesi analizcinin burada yapması gerekendir. Daha önceki yazılarda bahsettiğimiz proforma gelir tablosunu oluşturarak Firma'nın fon ihtiyacı hakkında farklı senaryolarda bir analiz yapabiliriz. Özetle pazar riski;
"Yoğunlaşma düzeyinin belirlenmesi è Pazarın analiz edilmesi è Yoğunlaşılan pazarların Firma’yı etkileme gücünün ölçülmesi è Pazar riskinin kısa vadede likidite riskini tetikleme potansiyeli"
'nin belirlenmesi ile analiz edilmelidir.
Ülke Riski ve Yoğunlaşma
Ülke riski aslında Pazar riskinin içerisinde de değerlendirilmelidir. Satış yapılan ülke sonuçta Firma’nın pazarıdır. Bilindiği üzere bazı ülkeler ile yapılan ticaret resmi bir şekilde yapılırken, bazı ülkelerle yapılan ticarette alacaklar farklı yollardan tahsil edilmektedir. Bazılarında her ne kadar şirketler resmi çalışmak istese yapılamamaktadır. Bazı ülkelerde ise sürekli bir iç karışıklık hüküm sürer. Bu tür ülkelerde yapılan ticaret iç barışın sağlandığı durumlarda yoğunlaşır, iç karışıklığın başladığı zaman ise sona erer. Ayrıca ülke politikaları da etkilidir, bir ülke her ne kadar düzgün çalışıyorsa çalışsın, deseki ben şu ülkelerden aldığım ithal ürünü artık tedarik etmeyeceğim, ticaret durur. Bazı ülkelerde ise moda vb. konular hakimdir. Geçmiş yıllarda o ürünün modası farklı iken birden değiştirir ve sizde olmayan bir ürün yeni modaya konu olabilir. Bazı ülkeler her ne kadar riski ülkeler arasında adını söz ettirmese de, geçici ekonomik bozulmalar yaşayabilir. Özetle risk arz edebilecek ülkeleri öncelikle bilmek gerekir. Peki neden şirketler riskli ülkeler ile çalışmayı tercih eder ? Cevabı çok basit aslında, ticaretin altın bir kuralıdır. “Risk arttıkça, kazançta artar”. Kimi şirketler fırtınalı bir denize açılmayı istemez, kimisi ise buna cesaret gösterir.
- Eğer riskli ülkelere ya da risk arz edebilecek ülkelere olan satış sonrası alacaklar şüpheli hale gelirse, bu durum direk likidite riskini tetikleyebilir.
- Eğer riskli/risk arz edebilecek ülkelere yapılan satışların ağırlığı peşin ise, ilgili ülkelerle yapılan ticarette olumsuz gelişmeler var ise bu direk likidite riskini etkilemez. Ancak Pazar riskini tetikler, ciro ve dolayısıyla gelir kaybı yaşanır, bu durum Firma’nın mali yapısına bağlı olarak likidite riskini tetikleyebilir.
Bir örnek : Beyaz mermer üreten
ve maden sektöründe faaliyet gösteren bir Firma, geçen 3 yılı Asya’da bulduğu
bir Pazar sayesinde yüksek karlarla kapatır. Yatırımlarına beyaz mermer üzerine
devam eder, yatırımlarını artırır ve yeni maden sahalarına yatırım yapar ve
önümüzdeki 3 yılın stoklarını bugünden oluşturur. İlgili yatırım için banka
kredisi kullanır ve projeksiyonunu elde edeceği karları göz önüne alarak bu 5
yıla göre belirler. İlgili Asya’daki ülke aynı zamanda Firma’nın tek pazarı
olup, ilgili ülkede satış yaptığı 8 şirket Firma’nın tüm müşterilerini kapsamaktadır.
Ancak ilgili ülkede moda da bir değişim olur, beyaz mermer yerine önümüzdeki
yılların modası olarak gri mermer kullanılması planlanmaktadır. Ancak Firma’nın maden sahaları sadece beyaz
mermere yöneliktir. Gri mermer için herhangi bir hazırlığı bulunmamaktadır.
Ayrıca Firma elindeki yüksek beyaz mermer stoklarını satacak pazarı
kaybetmiştir. Yeni pazar arayışları başlar ama istenilen sonucu veremez.
Stoklar büyük ölçüde elinde kalır, cirosu düşer, banka borçlarını ödemekte
zorlanmaya başlar. Sonuçta oluşan Pazar kaybı likidite riskini tetikler,
likidite yönünden sıkışan Firma oluşan gelir kaybını tolere edemez ve
konkordato ilan eder.
Sonuç olarak riskli ülkeleri
belirlemek, riskli ülkelere yapılan satışların toplam satışlar içerisindeki
payını, pazar riskini tetikleme düzeyini genel mali yapısı ile karşılaştırıp
belirlemek analizcinin en önemli görevidir. Satış yapılan ülkelerde risk düzeyi arttıkça dönemsel olarak gelirlerde
dramatik düşüşler yada yükselişler görülebilir. Bu durum riskli ülkelerin ve
hatta pazarların en önemli özelliği olup, risk azaldıkça ticaret olağan
şartlarda sürekli hale gelir ancak bu seferde gelir azalır.
Yoğunlaşmayı incelerken “satış”
kısmını ele adlık, ayrıca Pazar ve ülke risklerine de değindik. Tabi
yoğunlaşmanın bir de mal temin tarafı var. Tedarikçilerde de yoğunlaşma
olabilir ve onun da çeşitli riskleri vardır. Yoğunlaşmanın tedarik tarafının
sonuçlarını da mal temin riski ile birlikte açıklamayı planlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder