Büyüklerin çocukları sorduğu ve eminim bir çoğumuzun küçükken duyduğu bir Türkçe-matematik !! Sorusu vardır. “Bir sepette 10 yumurta var, altı çıktı, kaç kaldı ?” Hemen 6-7 yaşındaki çocuklar bu soruya “4” cevabı ile atlar. Ancak burada büyüklerin “altı” ile anlatmak daha doğrusu karşısındakini yanıltmak istediği rakam değil, sepetin “altı”dır. Doğru cevap büyüklere göre sepetteki yumurtaların hespinin düşüp kırılması nedeniyle “0” dır. İşte yoğunlaşma riskinin özeti budur aslında, istenen durum yumurtaların farklı sepetlere konulmasıdır. Eğer sepetlerin altı çıkarsa, minimum sayıda yumurtanın kırılması istenilir. Ancak bu her zaman her şirket için mümkün olmayabilir.
Yoğunlaşma riskini diğer
risklerden önce anlatmamın nedeni bu riskin likidite, pazar ve ülke risklerini
tetikleme potansiyelinin olmasıdır. Ancak tabiki burada hayati öneme sahip olan
likidite riskini tetiklemesidir. Yoğunlaşma riski pek çok yönden karşımıza
çıkabilir, bu yoğunlaşma farklı yönlerden etki edebilir. Yoğunlaşma her nasıl
olursa olsun, elbette bir risk arz eder, ancak
her risk de olduğu gibi yoğunlaşmada da pozitif kazanımlarda elde
edilebilir. Nitekim eskiler Risk’in anlamının “tehdit” ve “fırsat” olduğunu
ifade ederler. Peki biz analizci olarak yoğunlaşmayı nerede görürüz, nasıl
değerlendirmeliyiz ve yoğunlaşma olması halinde bunun etkilerini nasıl analiz
etmeliyiz ?
İlgili risk İster pazardan, ister ülkeden isterse
müşteriden geçsin. Sonuç potansiyel bir olumsuz durum halinde likidite riskinin
tetikilenip tetiklenmemesidir.
Yoğunlaşma riski genel olarak
müşteride, pazarda yada ülkede yoğunlaşma olarak karşımıza çıkar. Genel olarak yoğunlaşma
ile başlıktaki ülke, Pazar riskleri aslında birbirleri ile sıkı sıkıya
bağlantılıdır. Şöyle düşünelim, Firma riskli bir Pazar olan X ülkesinde
istihbaratı da olumsuz bir şirkete peşin olarak ve iş hacminin %0,5’i oranında
satış yapsın. Şimdi bu senaryoda riskli bir Pazar ve ülke var, riskli müşteri
de var. Ancak yoğunlaşma yok. Bu durum Firma için risk arz eder diyebilir miyiz
? Çoğu zaman iş hacmine oranına bakıp, görmezden geliriz, hatta farketmeyede biliriz.
Farketmezsek bir şey kaçırır mıyız ? Hayır, hiçbir şey kaçırmayız. Özetle yoğunlaşma
yoksa, pazar riski de, ülke riski de aslında yoktur. Şimdi yoğunlaşma riskinin
geçebileceği yolları aşağıda anlatalım.
Müşteride Yoğunlaşma
Bir Firma’nın satışlarının önemli bölümünü tek yada az sayıda
müşteriye yapma durumudur. Burada herhangi bir yüzde oranı vermediğime ve
“önemli” kelimesini kullandığıma dikkat çekmek istiyorum. Çünkü buradaki “önemlilik” düzeyi Firma özelinde
değerlendirilmelidir. Bazı şirketler için iş hacminin %50’sini oluşturan bir
şirketin kaybı, orada alacağını da kaybetse dahi, Firma’nın sürdürülebilirliği
ve borçlarını ödeyebilmesi yönünden likiditesini çok fazla etkilemeyebilir. Sadece
belirli bir pazarını kaybeder, cirosu azalır, ancak şirketin faaliyetlerini
sürdürmesinde herhangi bir olumsuzluk yaratmaz. Hani dönemin sadrazamının bir
sözü vardır ya, “siz bu savaşı kazanmakla bizim sadece sakalımızı traş ettiniz
diye” aynı bu durumdur. Ancak bazı şirketler için %10 yoğunlaştığı bir
şirketden olan alacağın kaybı çok ciddi likidite sorunlarına yol açabilir.
Kısaca yoğunlaşma riski değerlendirilirken bu durum, Firma’nın genel borçlanma
yapısıyla, karlılık göstergeleri, sektörün gelişimi ve mevcut pazar ile mutlaka
beraber değerlendirilmelidir.
Peki yoğunlaşma her zaman olumsuz
mu sonuç verir ? Bir otomotiv yan sanayi şirketi düşünelim. Şirket kapasiteni
ana sanayine ayırsın. Otomotiv ana sanayi de faaliyet gösteren ülkemizde zaten
az sayıda şirket bulunmaktadır. Bu şirketlerden bazılarının talepleri zaten
kapasiteyi büyük ölçüde doldurur. Kısaca yoğunlaşma kaçınılmazdır. Ancak ana
sanayi şirketleri kalite korunduktan sonra kolay kolay tedarikçisini
değiştirmezler. Bazen çalıştıkları şirket ile kar marjları düşebilir ancak
kendi üretimlerinin aksamaması için yan sanayinin de yaşaması gerektiğinin
farkındadır. Kısaca eğer uzun süredir bir iş hacmi varsa, bu işin sürekliliği
için önemli bir ipucudur. Bardağın dolu tarafında, kurumsal şirketten olan
alacağın zamanında tahsil edilecek olmasının, imal edilen ürünün zaten sipariş
üzerine çalışılması dolayısıyla satış kabiliyetinin rahatlığı bulunmaktadır. Bu
kurumsal şirketler hiç zor duruma girmez, siparişleri iptal etmez, likiditesinde
problem yaşamaz demek değildir. Ancak kurumsal şirketlerde edimlerine yerine
getirme kabiliyetinin kurumsal olmayan şirketlere kıyasla çok daha yüksek
olduğu yadsınamaz bir gerçektedir. Bu durum bu riskin en önemli pozitif
yönüdür.
Yoğunlaşmanın bir diğer negatif
etkisi müşteriye olan bağımlılıktır. Müşteri kendisine bağımlı olduğunu bildiği
şirket ile olan çalışmalarında kar marjını düşürebilir, fizibilite yönünden
kazançlı olmayacak yatırımlara yöneltebilir, oluşabilecek ek maliyetleri görmezden
gelerek vadeleri uzatabilir vb. Müşteriye bağımlı olunduğundan Firma
sürülebilecek olumsuz şartlara çok da itiraz etme gücünü kendinde
bulamayabilir. Ayrıca şirkette pazara ilişkin bir körlük meydana gelebilir,
teknolojik gelişmeler, rakiplerin durumu vb. yeterince takip edilmez, kısaca dinamik
piyasada yeterli gelişim gösterilmez. Sonuçta hiçbir müşteri-tedarikçi ilişkisi
sonsuza kadar devam edecek diye bir kaide yoktur. Yeni kuşak ortakların
anlaşamaması, teknolojik gelişmeler, projenin sonlandırılması-ürünün
kaldırılması gibi bir çok süreç aniden ortaya çıkabilir.
Sonuç olarak yukarıda da
anlatıldığı gibi istenilen yumurtaların sepetlere dağıtılmasıdır. Ancak yazdıklarımdan
bu durumu sağlamayan şirketler olumsuz değerlendirilmeli,
kredilendirilmemelidir gibi bir anlam çıkmasın. Analizcinin görevi sadece Firma’nın
mevcut durumunun fotoğrafını çekmek değildir. Mevcut durumun diğer unsurlarla
birlikte değerlendirip, kötü senaryoya ne kadar hazır olduğunun analiz
edilmesidir.
Müşteride yoğunlaşma riskini
analiz ederken dikkat etmemiz gereken faktörleri aşağıda özetleyebiliriz;
·
Müşterinin Firma’nın iş hacminin % kaçını
oluşturduğu
·
Müşteri ile ticari ilişkilerin sürekliliği, ne
kadar zamandır çalışıldığı
·
Sektörün durumu, yoğunlaşılan müşterilerde kurumsal
şirketlerin ağırlığı, yoğunlaşılan şirketlerin istihbaratları
·
Yoğunlaşmanın Firma’ya pozitif ve negatif
etkileri, yoğunlaşma için SWOT analizinin yapılması
·
Analiz ettiğimiz Firma’nın mevcut borçlanma,
gelir ve karlılık yapısı
·
Müşterinin kaybedilmesi halinde, ilgili ciro
kaybının farklı şirketlerle çalışma imkanı ile tolere edilip/edilemeyeceği
·
Müşteriden alacakların şüpheli hale gelmesi
halinde, Firma’nın ilgili fon kaybını kompanse edebilecek iç ve dış fon
kaynağının bulunup bulunmadığı
Tekrar etmekte fayda görüyorum,
yoğunlaşma riski Pazar/ülke riskini tetiklerse, bu durum likidite riskini
tetiklemediği sürece onarılmayacak sonuçlar meydana getirmez. Özetle bu risk
kapsamında öncelikli analiz edilmesi gereken, olası gelir kaybında Firma’nın
likiditesinin ne kadar zamanda-nasıl etkileneceğidir.
Bir sonraki yazıda yoğunlaşma riski kapsamında pazar/ülke riskleri konularına değineceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder