Sermaye Nitelikli Kaynaklar
1)
Ortak Varlıkları
Ülkemizde özellikle KOBİ ve OBİ’lerde etkin ortakların firmaları ile ayrılmaz bir bütünü temsil ettikleri yadsınamaz bir gerçektedir. İlgili ortaklar şahsi ihtiyaçları durumunda firmalarından nakit fon sağlar yada firmalarının ihtiyacı halinde kendi ceplerinden nakit fon aktarır, bankalara karşı borçlarda müteselsilen sorumlu olarak kefalet imzalarını atar, hatta şirketlerin üretim tesisleri dahi ortakların üzerinde olabilir. Hatta şirketlerin önemli bölümü müşterilerini tanırken öncelikli olarak şirketlerin unvanlarını değil, ortaklarının ad-sayodalarını bilirler. Bu durum ülkemizdeki şirketlerin büyük bölümünü yansıtmaktadır.
Şirketlerin kurumsallık derecesi düştükçe, finans kuruluşları değerlendirme yaparken sadece şirketlerin finansal verilerini değil, ortakların durumunu da incelemeye başlar. Bu durumun en önemli nedeni olası bir kaynak ihtiyacında bankalar yada diğer finans kuruluşları haricinde fon kaynağının olup olmaması ve mevcut ortakların kefalet değerliliğinin ölçülmesidir. Ülkemizdeki diğer bir gerçek, şirketler küçüldükçe sermayenin ortaklarda daha çok bulunması, kısaca ortakların zengin, şirketlerin ise fakir olma durumudur.
Ortakların varlıklı olup olmadığının ve kaynak temin riski ile karşı karşıya kalınması halinde ilgili riskin ortaklar tarafından sermaye ya da sermaye nitelikli fon girişi ile tolere edilebilme durumunun ölçülmesinde aşağıdaki veriler ön plana çıkmaktadır;
- Ortakların şahsi gayrimenkul varlıkları ve ilgili gayrimenkul varlıklarının değeri
- İlgili gayrimenkul varlıkları üzerinde takyidat bulunup - bulunmaması, ilgili gayrimenkul varlıklarının satış kabiliyeti
- Ortakların şahsi hesaplarındaki nakit ve nakit benzeri varlıkları (mevduat, hisse senedi, vb.)
- Ortakların grup dışındaki şirketlerdeki hisseleri ve ilgili şirketlerden fon sağlama olanakları
- Ortakların gayrimenkul haricinde taşıt vb. varlıkları
- Ortakların diğer gelirleri (Kira gelirleri, tarımsal gelirler vb.)
Sonuç
olarak ortakların nakde yada finans kuruluşlarından fon teminat gösterilerek
fon teminine dönüşebilecek tüm varlıkları incelenmeli ve analiz sonucuna göre
incelenen Firma’nın dış kaynaklardan kaynak teminine ilişkin yorum yapılmalıdır.
Bu durum ayrıca Firma’nın dış kaynaklardan sermaye artırım potansiyelini de
göstermektedir. Tabi burada esas önemli olan ortakların şirket borçlarını
sahiplenmesi ve ödeme isteği, kısaca moralitesidir. Eğer ödeme isteği
bulunmuyorsa, incelediğimiz Firma’nın zor durumda kalması halinde, ilgili
varlıklara güvenilerek verilen kredilerde varlıkların bir anda ortadan
kaybolması sıkça gözüken bir durumdur.
2)
Faaliyetlerde Kullanılmayan Şirket Varlıkları
Ülkemizdeki
şirketlerin duran varlıklarını incelendiğinde çok sayıda gayrimenkul görebiliriz. İlgili
taşınmazların bir bölümü faaliyetlerde kullanılırken bir kısmının ise
faaliyetlerle ilgisi olmadığı görülmektedir. Faaliyetlerde kullanılmayan
gayrimenkuller Firma için üzerinde herhangi bir takyidat da (ipotek, rehin,
haciz vb.) bulunmuyorsa satış yada teminat gösterilerek potansiyel fon kaynağı olarak
değerlendirilebilir. Sonuç olarak Firma faaliyetlerde kullandığı bir
gayrimenkulden kolayca vazgeçemez durumda iken, nakde acil bir ihtiyacı olduğu
dönemde faaliyetlerde kullanmadığı bir varlığından vazgeçebilir. Bu durum sadece
gayrimenkuller değil taşıtlar içinde geçerlidir.
UFRS/TFRS
ile incelenen mali tablolarda düzenli olarak gayrimenkullerin değeri
güncellenmekle beraber, VUK üzerinden mali tablolar ile analiz yapılıyorsa,
ilgili taşınmazın reel değerine de dikkat etmek gerekir. Son yaptığım
analizlerin bir tanesinde arazi ve arsalarda rastladığım bir örneği bu konuda
paylaşmak istiyorum;
250. Arazi ve Arsalar
250.01. Bodrum 21.100 m2 arsa……………11.715 TL
VUK
üzerinden düzenlenen mali tablolarda duran varlıklar alış değeri üzerinden
muhasebeleştirilir ve yıllar geçmesine rağmen tutar aynı şekilde kalır. Yukarıdaki
örnekte verdiğim arsa için yaptığım araştırmada Firma tarafından 1987 yılında alındığı,
turizm imarına sahip olduğu ve denize sıfır konumda bulunduğu, her iki yanında
da otelin bulunduğunu öğrendim. İlgili arsayla benzer özellikteki arsaların
reel değerleri ise 15-20 Milyon USD arasında değişmektedir. Mali veriler ve
reel değeri arasındaki fark TL bazında 158.000.000 civarında oluşmaktadır. Her
şirket için bu şekilde bir arsa ciddi bir sermaye artırım potansiyeline işaret
etmekle beraber, aktif toplamı (vuk'a uygun bilançoda) 40 Milyon TL olan şirketin bilançosunda aldığı
pay %1’in altında seyretmektedir. Bu şekilde değerli bir varlığa sahip Firma’nın
önemli bir sermaye artırım/fon sağlama potansiyeline sahip olduğu söylenebilir.
3)
İştirak Yatırımları
Öncelikle
değerlendireceğimiz ve burada bahsettiğimiz iştirak yatırımlarının grup
şirketleri olmadığını, zaten grup şirketlerinin (mali verileri konsolide
edilebilecek türde olan şirketler) bir bütün olarak değerlendirilmesi
gerektiğini vurgulamak istiyorum. Burada bahsettiğim iştirak yatırımları, tam
kontrolün yada hiç bulunmadığı iştirak yada bağlı menkul kıymetlerde izlenen
şirketlerden oluşmaktadır. Firma ilgili iştirak yatırımlarından ciddi tutarda
temettü geliri elde edebilir, yada iştirakin diğer grup dışı ortaklarla
birlikte olsa da önemli değerde varlığı bulunabilir. İlgili durumlar incelenen
Firma’nın oluşmasında kaynak ihtiyacını karşılamasında yardımcı olabilecek bir
unsur olarak değerlendirilmelidir.
Yukarıdakiler
haricinde ve olumlu değerlendirilmesi halinde marka-patent hakları,
devredilebilen diğer haklar, lisanslar vb. ilgili durumlara örnek gösterilebilir.
Sonuç
olarak gerek yabancı, gerekse sermaye nitelikli olarak belirli bir kaynak
potansiyeline sahip olunması, finansman riskini kompanse edebilecek önemli bir
unsur olup, büyüme yada yatırım finansmanında, karşılaşılan fırsatlar yada
hesaplanamayan gidere maruz kalınması durumlarında oluşabilecek acil nakit
ihtiyacı için önemli bir emniyet sibobudur. Bir Firma’nın kaynak yaratma
potansiyeli ve kaynak çeşitliliği ne kadar fazlaysa o kadar rahat hareket alanı
bulabileceğinden söz edilebilir.
Finansman
riskinin etkileri genelde makro ekonominin sıkıntılı dönemlerinde ortaya çıkar.
Makro ekonomi rayında giderken, genelde finans kuruluşları da piyasayı sonuna
kadar destekler, kredi muslukları açılır. Ancak sıkıntılı dönemlerde kredi
muslukları daralır, ayrıca paranın maliyetini yükselir, ek teminat istenmeye
başlayabilir. Mevcut limitlerde artış olmaz yada oldukça sınırlı kalır,
şirketler sınırlı kullanılabilir limitler ile ilgili döneme girilebilir. Bazı
şirketler ilgili sıkıntılar ile başedemez ve oluşabilecek negatif durumun
finansmanını sağlayamaz. Bu durum
likidite riskini tetikler ve Firma için sıkıntılı dönemler başlar. Bazı
şirketler ise elindeki diğer kaynakları kullanır, bankalardan yeterli fon
sağlayamasa bile satıcı kredisi vadelerini artırır, avans almaya başlar,
faaliyetlerde kullanılmayan gayrimenkuller satılarak fon sağlanır, bankalara ek
teminat vererek ilave limit tahsil edilir, ya da ortaklar tarafından sermaye
artışı sağlanır veya temettü gelirleri ile önemli fon sağlanarak ilgili
sıkıntılı durumda daha rahat hareket edilir.
Genel
olarak kaynak temin riskinden söz edilince, genelde finans kuruluşlarından fon
temini akla gelmesine rağmen, aslen Firma’nın elindeki tüm kaynaklar
değerlendirilmeli ve yükümlülüklerin düzeyine göre analiz yapılmalıdır. Bahsi
geçen her Firma’da farklılık arz etmekte olup, her işletmenin ayrı bir hikayesi olduğu unutulmamalı ve genelleme yapılmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder